19 Ekim 2017, Perşembe
saat: 12:58


Hem dövme, hem gripli hastalıklar nedeniyle iki üç haftadır motordan elimi ayağımı çekmiştim. Şarkı söyleyerek eve girmediğimi fark ettim. Daha doğrusu, motosiklet kullandıktan sonra eve döndüğümde, şarkı söyleyerek eve girdiğimi fark ettim.

İki gündür de motor üzerindeyim, neşeyle, şarkı söyleye söyleye evin kapısını açıyorum. Yine de şehir içerisinden çıkmıyor olmanın verdiği bir burukluk var. Yani mutluyum, ama o kadar da değil diyecek kadar da şımarıklaşmışım.

Asosyal olmaya meyilli bir cins isim tamlaması olduğum için, özellikle son yıllarda insanlardan baya baya uzak durmaya başladım. Bu da motosiklet üzerinde kimsenin girmediği köy yollarına ve patikalara sapmama neden oldu ve olmaya devam ediyor. Geçtiğimiz yıl, günün ve de yolun ortasında bir ceylanla karşılaştım mesela. Bir o kadar sıradan ve normal olması gereken üç saniye, dünyanın en büyülü üç yüz saati gibi gelmişti.

Şimdi bu noktada benim dilemmam pencerenin kenarından kafasını uzatmaya başlıyor. Döner olsun, ama dönmesin olsun istiyorum. Dağ başına gideyim, ama soğuktan üşümeyeyim mesela. Ya da kimsenin giremediği plaja gireyim, ama büyük efor sarfetmeyeyim?

En son öyle bir plaja gittiğimde, bir süre dev bir toprak yokuşu tırmanmak zorunda kalmıştım. Elbet zorlukla ulaşılan plaja indiğimde, sessizlik, sakinlik ve de huzurla ödüllendirilmiştim. Fakat ya dönüşü? O yokuşu kim çıkacaktı? Hem, bıraksanız orada yaşardım oysa.

Ama bencil ve doyumsuz olabildiğim zamanlar, genellikle aman rahatımızı bozmayalım dediğim zamanlar. Bu da hayatımın %90'ına tekabül eder sanırım. Outdoor sex yaparken, sivri sinekten şikayet eden bir düşünce yapısıyla yol alınamaz.

Hoş bu kadar şikayet ediyormuşum gibi görünürken, hiç de sesli şikayet etmiyor oluşum da, zaman zaman ruh hastası olduğumu düşündürüyor. Oysa ki düz adamım ve düz adamların ciks ruh hastalıkları olmaz. Evet.

istanbul
hosting