13 Ağustos 2018, Pazartesi
saat: 20:56


Uzun zamandır şifemi hatırlayamadığım için notlara yazdıklarımı aktarıyorum güncem. Tut bakem bi bir,

İçim o kadar sakin ve sessiz ki kulak çınlatan cinsten. Firtinali büyük bi sel olmuş ve kalbimin tüm sığınakları tavanına kadar yıkanmış. Şimdilerde yağmur dinmiş ve kalan zerreciklerin buharlaşırken havaya verdiği ferahlık var.Rutubet kokulu bi rahatlama hissi bu. Biraz kesif biraz da geniz yakan.
Bazen sadece dalgaların vurup eskittiği duvarlarımdan yuvarlanan küçük kum tanelerinin yankılanan sesi geliyor derinden ve kaybolmaya hazır.
Kaybolmaya hazır çünkü o şiddetli darbelerde duvardan kopmayıp, sonra kendi kendini boşluğa bırakmasını içerlemiş belli ki.
​
26.11.16

saat: 21:03

iki,

Yıldızlara baktığında gördüğün müdür aşk ?
Ya da fotoğraflara baktığında içinde uyananlar mı ?
Yahut yalnızlığından sıkıldığın zamanlarda, hiç olmayan bir şeye karşi içinde uyanamayanlar mıdır ? Kimler uyanır kimler uyur bilmiyorum ama aşk lazımdır ruha,
insan olmanın getirdiğidir, bazen de götürdüğü,
​

saat: 23:54

üç,

insan, zihninin ona yaşamasına izin verdiği şeyleri yaşar. Dolayısıyla başımıza gelen her şey zihnimizin bir şekilde istediği veya düşlediği şeylerdir. Hayatımıza giren insanlar da öyle. Gelip sadece istediğimiz şeyleri yaşamamıza yardımcı olup sonra gider ya da kalırlar (bir süre daha ?).
Bu yüzden başına gelenlerin tamamının sorumlusu sensin. Ne yaşadıysan, ne yaşayacaksan hepsi için geçerli.
Hiç kimse sen müsaade etmediğin sürece sana iyilik ya da kötülük yapamaz.
​

saat: 23:56

Bu ruh, bu bedene ve dolayısıyla bu maddesel dünyaya hapsedilmiş gibi değil mi ? Bir ben değilim bunu hisseden. En azından çoğunluğun düşündüğü fakat belki önemsemediği belki de kabullendiği bir konu bu. Öyle olmasa bu içi dolmaz dipsiz kuyu, bize daha gerçek, daha hissettiren şekilde dokun(a)maz mıydı ruhumuza ?
Hiç çözülemeyecek denklemlerle uğraşmak için gelir miydik o zaman bu kokuşmuş ve bir o kadar da mükemmel yere ?
Bu kadar soru sorup cevapsız bırakmak ayıp olur dicem ama size bilmediğiniz bişi söyleyebilmeyi çok isterdim. Ama hayat işte bildiğiniz/bildiğimiz gibi yani yok.
​

saat: 23:57

aşağılık insanoğlu...
her şeyi ama her şeyi kendine uydurma çabasından başka hiç bir derdi yok bu evrende. Yaratılanların en şerefsizi !!
doğayı kendine uydurma çabası...
tepeleri, ağaçları, denizleri, gölleri her ama her şeyi kendine uydurmaya çalışması, hayvanları bile...
herşeyin kendi için yaratıldığını, hatta hepsinin sahibinin olduğunu düşünmesi. Ne yazık. Oysa ki bu evrende, bu evrene en çok uygunsuz olan kendisi ama hiç bir zaman bilemedi, bilmedi.
​

saat: 23:58

İnsanın en büyük kaygısı özgürlük. Nasıl ki özgürce yaptığın her şey sana mükemmel hissettiriyorsa ve buyruk altına girmek seni boğuyorsa ki öyle, sebebin özgürlük.
Bu yüzden varoluş acımızı dindirecek en büyük ilaç özgürlük. Peki ama nasıl ? Yaşarken mi ? Öldükten sonra mı ? Ölüm anında mı ? Yoksa en ihtiyacımız olduğu halde hiç bulamayacaklarımızdan;
adalet gibi mi ? saf sevgi gibi mi ?
​

saat: 23:58

güce tapan bir güruh karşısında güçsüz olup galip gelmeye çalışmak gördüğüm en büyük ahmaklık.
​

saat: 23:59

tohum gibi ekiyorum fikirleri zihnime.
bekliyorum...
ekim, kasım ve sonrası hasat.
en sevdiğimden...
belki biter belki bitmez,
kim bilir ?
bitse de bitmese de o senin tohumun,
sahip çık,
çünkü fikir hayattır, yaşamdır.
​

saat: 00:00

Eti,
sapşik'im, kontes kızım, beybisim.
hayatımdaki güzel şeylerdensin,
beni herkes gibi anlamadığın için anlaşabiliyoruz kanımca,
seni sevdiğimi biliyosun/biliyorum,
cansın 😘😻
​

saat: 00:00

mutsuzluktan ölmeyelim diye var akıl. nasıl ki umutsuz mutsuz bişi düşündüğümüzde ömrümüz kısalıyorsa, akıl, mantık yürüterek bunu dengelemekle görevli sanki.

istanbul
hosting