21 Ekim 2010, Perşembe
saat: 01:31


dalgınlıktan,
saçlarımı 3 gündür şampuan diye saç kremine boca edip sonra da nasıl bu kadar çabuk yağlanabilir diye isyan ediyordum ki olay annemle aramızda geçen şu dialogla ayyuka çıktı:

anne: sen saçlarını neyle yıkıyosun?
ben: ordaki elidorla işte
anne: bizde elidor yok ki şampuan olarak, o saç kremi.

zaman zaman algıların isteyerek kapatılmasıyla ilgili bir durum sanıyorum bu, ben ki aloe veralı jojoba özlü şampuanları kovalayan insan banyoda saçına sürdüğü şeyin ne olduguna bile bakmayacak?!
bu kadar çok şampuandan bahsetmişken yaşar'ın akıl almaz(!) şarkı sözüne de değinmeden olmaz:
senin aşkın bana şampuan,
ne yüzü ne de gözümü yakmayan.


saat: 02:04

çelik etiler'e düşmüş sonunda, ama bu zamane gençleri ''kenan ve demet'' ten başka birşey bilmez ki ah be çelik! artık devir değişti e tabi çelik de değişti demiyorlar,senin modan geçti deyip çıktığın mekana gelmiyorlar.
neyse hiç alakam olmamakla birlikte sırf meyhaneciyi dinlemek için çeliği dinlemeye gideceğim. afişteki üzgün pozu da oldukca davetkar.
bu saatte tek derdim buymuş , faltaşı gibi kalakaldım. uyuyamıyorum, biraz da korkudan, astral dünyamdan. ilk kez bu gece kontrolu benim dışında olacak, neyse yatmaktan başka yapacak birşey yok sanırım yarın görduklerimi yazarım.

istanbul