21 Ekim 2010, Perşembe
![]() saat: 15:51
![]() Hakikaten tembelliği ve işsiz güçsüzlüğü seviyorum. Öyle ki Perşembe günü yapacak bir şey çıkması beni mutlu etmiyor. Demek ki yapacak bir şeyler bulunca mutlu olacağım doğru bir çıkarım değilmiş. Yani mutsuz oldum diyemem ama akşam eve girdiğim anı hayal ediyorum şu an. Tezle ilgili bir course var, ona gitmem lazım bugün. Hatta bir saat içinde evden çıkmam lazım. Yarın da malum konferans var. Dolayısıyla bu hafta 2 değil 4 gün okulum vardı. Knokke'ye gidecektim bugün halbuki. Kahvaltı yerine üç koca çikolata yedim. Öğün yerine yiyorum, böylece kilo almıyorum. Ama bokunu çıkarttım, hayatım boyunca bu kadar çok çikolata yemedim ben. Çikolata hep düşmandı. Çikolatayla barıştım, hayatımın bir parçası oldu. İyi oldu. Geçen sene İstanbul'da da okul günleri evden çıkarken akşam eve geldiğim anı düşünürdüm. Genel olarak geçen seneyi değerlendirince hayatımın en güzel senesi olduğunu fark ediyorum bu arada. Halbuki "introduction year" olarak adlandırdığım sıkıcı saçma bir yıl olması gerekiyordu. Fakat son derece düzenli, barışçıl, rahat bir seneydi. Bir de haftasonları vardı. Gerçek yüzümü göstermekten çekinmediğim çok samimi arkadaşlarım vardı. Düşününce geçen sene geliştirdiğim arkadaşlıklarım beni en iyi tanıyan insanlar. Sürekli olarak kendime bir şeyler katıyordum. Torrent durmuyordu mesela. Kendi kendime AİHM kararları okuyordum. Aslında harika bir seneydi. Gerçi bu sene yüksek ihtimalle geçen seneden daha güzel olacak gibi duruyor. Vize olayı yok bu sene. Sınavlarım Ocakta yani. Okuldaki insanlar düzenli çalışıyorlar. Düzenli çalışmaları çok normal, kabul edildiklerine göre hepsi zaten çok iyi öğrenciler. Ama ben değilim, ben düzenli tekrar yapmıyorum. Garip geldi tabi. İnsan kendini küçük görüyor. Hayatım boyunca hiç düzenli çalışmadım. Ama artık yapmam lazım. İnsanlar içerisinde çalışıp yüksek lisans yapan, çocuğu olan, kocası olan tipler var. Benimse ciddi bir meşgalem yok ve mantıken en başarılı benim olmam lazım. Çünkü en çok benim zamanım var. Ondandır ki WTO kitabını alıp çalışmaya başlayacağım. Normalde tüm kitapları vizelerden birkaç hafta önce alırdım mesela. Tabi finallerden bir hafta önce kitap alırsam çok pis sıçarım. İlla ki değişeceğim. Şunu hatırlıyorum bir de. Geçen seneki öğleden sonra dersleri. Adli Tıp ve seçmeli Ceza öğleden sonraydı mesela. Perşembe Cuma. 15:30'da başlıyorlardı. Ben 13'te kalkar internetin başına oturur saat 15'e doğru "45 dakika içinde Beşiktaş'ta olmam lazım" yazardım. Yetişemeyeceğimi anlayınca vapur yerine taksiyle Üsküdar'a geçerdim. 7 dakika süren motora binerdim. Son anda derse yetişirdim. Ya da akşam konferansları vardı 19'da başlayan. İşin güzel yanı İstanbul benimdi; vapur olmuyorsa başka bir toplu taşıma aracıyla giderdim. Ama hiçbir şey bana yetmezdi işte, hayatım boyunca da yetmedi. Yeterli de değildi Allah için. Onçün geçmişi özlemiyorum ama geçmişi çok seviyorum. Bir de bu özelliğimin farkına varmak günü sevme kabiliyetini kazandırdı bana. Kaldı ki bugün hakikaten güzel. | ||
|