22 Ekim 2010, Cuma
![]() saat: 03:27
![]() günler günlerin ardından. geçip gidiyorlar. geçip gitmeleri için bir şey yapmak gerekmediğini keşfetmek epey özgürleştirici bir keşif oldu bencileyin. ya ne kadar antipatik bir günce başlangıcı oldu, aşırı zorlama geldi bana. neyse allahtan o kadar çok kendini bilmez var ki ortamda, ben de bir şekilde kaynar giderim. ama yine de töbe etmek geldi içimden. ilk paragrafa dair yani. ikinci paragrafa dair ise pek bir şey yok. istanbul'un bir ucundan bir ucuna gidiyorum, çok pis. yollarda, dolmuş muhabbetlerinde, evlerde, sokaklarda, parklarda konuşulanları anlatmak çok zor. anlatmak zor değil de belki, istediğim gibi anlatmak zor. kırık dökük, direnen, sessiz, uslu, kaybetmiş, umutlu filan, milyarlarca çelişkili duygu bir arada. başka bir trilyon şey daha var. gözümde bazı kareler canlanıyor, ama kelimeler değil. kelimelere dökmeye başlayınca nasıl da ölüyor o muazzam çeşitlilik. nasıl anlatıcam bu kadar hikayeyi diye düşünmekten geceleri uyuyamıyorum çoklukla, uyusam da rüyama giriyor. allahım beni bu mutsuzluktan, bu umutsuzluktan koru, beni tekrar umutlu ve inançlı biri yap, beni tekrar ve daima her şeyi en baştan kurabilecek güçte olduğuma inandır, kuramasam da önemli değil, sen inandır, lütfen kibrimi törpüle, beni daha iyi biri yap, daha iyi biri yap. bu hikayeleri dinleyip aklımı oynatmamamı sağla. edep, adap, tavır ve izzeti nefs ver, etrafımdaki türlü çeşitli tatminsizlikten koru, boşluktan koru, hasetten ve o haseti büyük bir eleştirellik gibi sunmaktan koru, şuursuzluktan koru, sevimsizlikten koru, sen rahman ve rahim olansın, amin. ne güzel bir karardı yarın boğaziçi'ne seminere gitmemek ve o züppelerin hiçbirini görmemek. çok büyük bir dertten kurtuldum yeminle, saati dört etmem kötü ama. kendime nefes alacak alan açmam iyi, kekelemem kötü. yazmayı istemem iyi, kimseyle görüşmeyi istememem kötü. davaların hepsine cevap dilekçesi yazmam iyi, annemle küs olmam kötü. her iyiye karşı bir kötünün olması kötü belki de en kötüsü. ama bunlar geçer, her şey geçiyor zira. iyi de olsa, kötü de olsa. çıldırmadan bu günleri geçirmek istiyorum, iyisi mi ben hiç anlatmayayım hem iyi hem kötü olan bir büyük şair anlatsın: ağlamadan dillerim dolaşmadan yumruğum çözülmeden gecenin karşısında şafaktan utanmayıp utandırmadan aşkı üzerime yüreğimden başka muska takmadan konuşmak istiyorum. şehre neden esmer ve dölek yüzümle döndüm dağlardan kar vakti tarlaları kımıldatan soluğum niyedir sarmalasın vites dişlilerini defneler, nakışlar yok alnımda neden. ağlamadan etimin iğneli beşiklerde bıraktığı izlere aldırmadan o mavi korularda ve dibektaşlarında bırakıp sözlerimin kalıntılarını açıkça konuşmak istiyorum. besbelli ki leşler koruyor şehrin bedenlerini göğsünün kafesinde yalnızca pasak biliyorsun korkutulmuş bir kızın yüreğinden fışkıran beyaz güvercinleri sabahın köründe kalkan tirenlerdeki nefret hergün aynı kalafat yerine çekilmenin nefreti bunları bütün bunları biliyorsun dağlardan dönüyorsun o sağır yamaçlardan çevik bacaklarını getiriyorsun, ne çevik ne de ninni boz şayaktan poturun dağlarda ne güzeldi şehre varınca artık meşinler giymelisin daha esmer daha kankusturucu sen o baygın sevgilerin adamı değilsin. sana yaşamak düşer çarkların gövdesinde bin demir kapıyla hesaplaşmaktan omzun çürümelidir bin çeşit güneşle ovulmalıdır gaddar ellerin yürü yangınların üstüne, kendi alevini de getir çarpıntısız dakikası olur mu devrimcinin ki ölüm her yerde uyanıktır alestadır korkunun yardakçıları tez kızaran güllerden kendini sakın sevgiler ürkütsün seni, aşk ayrı- aşktır diye geri geldin o çekiç seslerine bıraktın vazgeçilmez ırmakları gönlüne kar yağdırıyorsa çocuk sesleri yetsin dikkat et hiçbir şey ıslatmasın namluları. | ||
|